…
…
…
…
…
02 Aralık 2025, Salı Ankara, Türkiye

Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz ve Bakanımız Göktaş, "Aile ve Nüfus On Yılına Doğru Uluslararası Sempozyumu"nun kapanış programına katıldı


Cumhurbaşkanı Yardımcısı Yılmaz, "Hukuk düzeniyle ilgili tüm mevzuatımızı tarayarak Adalet Bakanlığımızın koordinasyonunda aile karşıtı, nüfus karşıtı birtakım düzenlemeler varsa bunları tespit edip bunları dönüştürme yönünde mevzuat bazlı çalışmalar yürütüyoruz." dedi

Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz ve Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş’ın katılımıyla bir otelde “Aile ve Nüfus On Yılına Doğru Uluslararası Sempozyumu"nun kapanış programı düzenlendi.

Burada konuşan Yılmaz, zamanın hızlandığı ve yaşam tarzlarının çeşitlendiği bir çağda, ailedeki dönüşümü doğru okumanın, geleceğe dair politikaları şekillendirmek için büyük önem taşıdığını söyledi.

Türkiye'nin son yıllarda nüfus artış hızında belirgin bir düşüş olduğuna işaret eden Yılmaz, "2017'de toplam doğurganlık hızımız 2,08 iken, 2024'te 1,48'e kadar gerilemiştir, toplam doğurganlık hızında dünya ortalaması 2,25 çocuktur. Ülkelerin son 7 yıldaki doğurganlık hızı değişimleri incelendiğinde Çin, Güney Kore, Arjantin ve Kuveyt’ten sonra ülkemiz doğurganlık hızı en fazla azalan 5'inci ülke konumundadır. Doğurganlıktaki bu eğiliminin devam etmesi durumunda, ülkemiz Avrupa Birliği ortalamasının da altına maalesef düşecektir." ifadelerini kullandı.

Yılmaz, neslin devam edebilmesi için doğurganlık hızının eşik değer olan 2,1'in altına düşmemesi gerektiğini vurgulayarak, çocuk ve genç nüfusun toplam içindeki payı düşerken, ortanca yaşın düzenli biçimde yükseldiğini, 2000’li yılların başında tüm nüfusun ortalama yaşının 24,8 iken 2024 yılında bunun 34,4'e ulaştığını bildirdi.

TÜİK tarafından yapılan hesaplamalarda gelecek 10 yıl içinde ortanca yaşın 40'a yaklaşacağının tahmin edildiğini aktaran Yılmaz, 65 yaş üstü nüfusun toplam nüfusa oranını ifade eden yaşlı nüfusun oranının 2000'li yılların başında 5,7 olduğunu, 2023'te yüzde 10'un üzerine çıktığını ve bunun Türkiye'nin yaşlı nüfusa sahip olduğunu gösterdiğini kaydetti.

Yılmaz, TÜİK tarafından yapılan projeksiyonlarda, mevcut eğilimler devam ederse mevcutta yüzde 10,6 olan yaşlı nüfus oranının gelecekteki 20 yıl içerisinde yüzde 20'nin üzerine çıkacağının tahmin edildiğini dile getirerek, genç nüfusun toplam nüfus içerisindeki oranının 2000 yılında yüzde 20,5 iken, bu oranın geçen yıl itibarıyla yüzde 14,9'a gerilediğini söyledi.

Türkiye'nin şu an için AB ortalamasının üzerinde olsa da, mevcut eğilimler devam ederse gelecek 20 yıl içinde toplumdaki genç nüfus oranının yüzde 10 seviyesine kadar gerileyeceğini aktaran Yılmaz, kadınlarda ilk evlenme yaşının 26, erkeklerde 28'in üzerine çıkmasının evliliklerin ve doğurganlığın giderek daha ileri yaşlara kaymasının, aileye dair kararların bugün farklı bir çerçeveye sahip olduğunu gösterdiğini ifade etti.

"Genç ve dinamik nüfus ülkenin rekabet gücünü artıran stratejik bir değer niteliği taşıyor"

Yılmaz, TÜİK'in nüfus projeksiyonlarına göre, bugünkü şart ve oranlar devam ederse nüfusun hiçbir zaman 100 milyona ulaşamayacağını, 2050'li yıllarda yaklaşık 94 milyona kadar yükseleceğini, 2100'lü yıllarda ise 77 milyon civarlarına kadar gerileyeceğini bildirdi.

Cevdet Yılmaz, şöyle konuştu:

"Bu çerçevede, demografik yapının sağlıklı bir düzeyde seyretmesi ekonomik büyümeden sosyal istikrara, sağlıktan sosyal güvenliğe, eğitimden savunma politikalarına kadar geniş bir alanı doğrudan etkilememektedir. Genç ve dinamik nüfusun sunduğu üretim kapasitesi, ülkenin rekabet gücünü artıran stratejik bir değer niteliği taşıyor. Özellikle Türkiye gibi kalkınmakta olan bir ülke için yaşlanmadan zenginleşmek çok önemli.

Yaşlı ve zenginseniz durumu idare edebilirsiniz. Ülkeler bazında söylüyorum. Yoksul ve gençseniz yine bir umudunuz vardır. Genç nüfusunuzla geleceğinizi kurabilirsiniz ama hem yoksul hem de yaşlı bir nüfusunuz olursa işte bu tam bir felaket senaryosu kalkınma stratejileri açısından. Türkiye çok şükür artık belli bir gelişmişlik seviyesinde bir ülke. Böyle bir riskimiz yok. Ama biz çok daha zenginleşen, çok daha güçlenen bir ekonomik yapı inşa etmek istiyoruz. Bunu yaparken de dinamik nüfusumuzu olabildiğince koruma azmindeyiz."

"Normal doğumu teşvik edici bir politikayla hareket ediyoruz"

Nüfus Politikaları Kurulunun, bütüncül bir politikayı tartışma ve uygulama mekanizmasını olduğunu belirten Yılmaz, "Mevzuattan çalışma hayatına, ekonomik teşviklerden sağlık, eğitim ve iletişim başlıklarına kadar geniş bir yelpazede tüm kurumlarımızı kapsayan çalışmalar yapıyoruz. Beş ana alt çalışma grubu oluşturduk. O çalışma gruplarının her birinde bu konuları ele alıyoruz." diye konuştu.

Yılmaz, bugüne kadar kurul çalışmaları ekseninde çok çeşitli konuları ele aldıklarını aktararak, şöyle devam etti:

"Bunlardan biri doğum sonrası ekonomik destekler. Hükümet olarak aldığımız bir kararla doğum sonrası tek seferlik desteği 5000 liraya çıkardık. İkinci çocuk olması halinde çocuğun 5 yaşını doldurmasına kadar geçen sürede her ay 1500 lira destek veriyoruz. Üçüncü çocuk olması halinde yine 5 yaşını dolduruncaya kadar aylık 5000 lira düzenli ödeme yapıyoruz. Bu politikaya işte bu kurullarımızla, bu çalışmalarımızla karar verdik. Bu sadece bir tane tedbirimiz.

Diğer yandan Aile ve Gençlik Fonu’nu kurduk. Bu da son derece yenilikçi bir mekanizma. Gelirlerini daha çok madenlerden, ülkenin tabii varlıklarından sağlayan bir fonumuz. Buradan da genç yaşta evlenen çiftlere faizsiz kredi desteği veriyoruz. İki yılı geri ödemesiz, dört yıl vadeli 150 bin lira şu anda verdiğimiz destek. 2026 yılı başından itibaren buradaki rakamları artırıyoruz. 18-25 yaş arasında olanlara 250 bin lira, çiftlerden en az birinin 26-29 yaş aralığında olması durumunda 200 bin liraya bu desteğimizi yükseltiyoruz. İmkanlarımız arttıkça bunu daha da güçlendireceğiz. Çünkü en kritik mesele evlilik yaşı. Birçok unsur var nüfusu etkileyen. En önemlisi hangi yaşta evlenildiği. Dolayısıyla biz maddi sıkıntılar nedeniyle hiç kimsenin evliliğini ertelemesini istemiyoruz. Onlara, sıkıntı yaşayan gençlerimize destekler sunuyoruz ki hemen evlensinler ve yuvalarını kursunlar. Bu devlet olarak verdiğimiz destek. Bir de Sayın Bakanımız Mahinur Hanım gerçekten çok mahir bir şekilde bu konuya ilave destekler, sponsorlar buldu. Aynı zamanda eşyalar, indirimler vesaire gibi çeşitli desteklerle de genç evlileri destekliyoruz."

Yılmaz, sadece maddi destek vermekle kalmadıklarını, evlilik öncesi ve sonrası danışmanlık hizmetleriyle de daha güçlü, nitelikli bir ortamın oluşmasına katkıda bulunduklarını anlattı.

Türkiye'de sezaryenle doğan çocuk sayısının fazla olduğunu, toplam doğumların yüzde 61,2'sinin bu şekilde gerçekleştiğini dile getiren Yılmaz, bu oranın OECD ülkelerinde yüzde 28 olduğunu kaydetti.

Yılmaz, özel hastanelerde yüzde 80, kamu hastanelerinde yüzde 50'den fazla sezaryenle doğum olduğunu aktararak, "Bu da nüfus dinamiklerini etkileyen önemli bir unsur. Tıbbi gerekçeler elbette ki tartışılmaz. Tıbbi bir gerekçe varsa elbette sezaryen olacak. Ama tıbbi gerekçe olmadan bu yöntemin kullanılmasına olumlu bakmıyoruz. Bu çerçevede normal doğumu teşvik edici bir politikayla hareket ediyoruz ve sağlık sisteminde daha fazla ebenin görev alması yönünde bazı kararlar almış durumdayız." ifadelerini kullandı.

Çalışan anneleri desteklediklerini, bu kapsamda doğum öncesi-sonrası birtakım izinler, destekler, çocuk bakımına dönük altyapıların geliştirilmesi, daha esnek yeni çalışma modellerinin geliştirilmesi gibi politikaları uyguladıklarını belirten Yılmaz, Cumhurbaşkanlığı tarafından tüm kamu kurum ve kuruluşlarına bir resmi yazıyla kreş ve gündüz bakım evlerinin yaygınlaştırılması ve kapasitelerinin arttırılması konusunda bir talimat gönderildiğin hatırlattı.

"2027 ile daha entegre bir sosyal destek modeline hep birlikte geçeceğiz"

Yılmaz, son dönemde ilan edilen 500 bin sosyal konut projesi kapsamında, gençlere yüzde 20 kontenjan, 3 çocuk ve üzeri ailelere yüzde 10 düzeyinde özel kota tarif edildiğini anımsatarak, yeni evlenenlerin, konut sahibi olmasının aile politikaları açısından önemli bir unsur olduğunu aktardı.

Aile içi danışmanlık, ebeveyn eğitimleri, çocukların dijital ortamlardaki güvenliği ve aile odaklı sosyal hizmet modellerini genişletirken dezavantajlı hanelere dönük destek programlarını da yenileyerek daha etkin bir çerçeveye kavuşturduklarını söyleyen Yılmaz, "Bu kapsamda gelir tamamlayıcı aile bazlı bir destek sistemi modelini de çalışıyoruz ve pilot uygulamalarını önümüzdeki yıl yapıp 2027 ile de daha entegre bir sosyal destek modeline hep birlikte geçeceğiz." ifadelerini kullandı.

Yılmaz, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın takdirleriyle 2025'in "Aile Yılı" ilan edilmesinin toplumun tüm kesimlerini bu başlık altında buluşturan önemli bir irade beyanı olduğunu vurgulayarak, şu değerlendirmeleri yaptı:

"2026-2035 döneminin 'Aile ve Nüfus On Yılı' olarak belirlenmesi bu alandaki kararlılığımızın ve uzun vadeli stratejik bakışımızın bir göstergesidir. Burada tabii iletişim boyutu, farkındalık boyutu da çok önemli. Küresel ölçekte cinsiyetsizleştirme akımlarına karşı da çok ciddi bir duruş sergilemek durumundayız. İletişimde, sosyal medyada, medyadaki propagandalara karşı sağlıklı, güçlü bir iletişimin oluşturulması da yine bütün bu çalışmaların ana bileşenlerinden biri. Burada da İletişim Başkanlığımızın koordinasyonunda belli çalışmaları başlatmış durumdayız. Hukuk düzeniyle ilgili tüm mevzuatımızı tarayarak Adalet Bakanlığımızın koordinasyonunda aile karşıtı, nüfus karşıtı birtakım düzenlemeler varsa bunları tespit edip bunları dönüştürme yönünde mevzuat bazlı çalışmalar yürütüyoruz."

Yılmaz, aile kurumunun güçlendirilmesi ve nüfus yapısının sağlam temellerde sürdürülmesinin aynı zamanda küresel bir gündem olduğuna işaret ederek, "Dolayısıyla önümüzdeki dönem aile ve nüfus diplomasisi anlamında da önemli bir dönem diye inanıyorum. Bu konuda da yine Aile Bakanımızı ve ekibini tebrik ediyorum. Türk Devletleri Topluluğu, İslam dünyası başta olmak üzere birçok uluslararası platformda ülkelerle bir araya gelinmesi, tecrübe paylaşımı yapılması çok çok kıymetli." dedi.

Aile ve nüfus gibi yapısal konularda bozulma olduktan sonra düzeltmenin zorlaştığını, alınacak tedbirlerle bu yapıları korumanın, bozulmasına müsaade etmemenin en doğru politika olduğunu vurgulayan Yılmaz, sempozyumda farklı ülkelerden katılımcıların bir araya gelmesinin kıymetli olduğunu, iyi uygulama örnekleri, tecrübeler, fikirlerin daha kapsayıcı bir çerçeve oluşturacağını söyledi.

Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş ise konuşmasında, "Aileyi ve dinamik nüfusu korumak, milli beka meselesidir. 'Aile ve Nüfus 10 Yılı', işte tam da bu sebeple, sadece bir politika başlığı değil, geleceğimize yön veren bir vizyondur." dedi.

Göktaş, sempozyumda aile ve nüfus yapısındaki değişimi ve doğurganlık hızındaki gerilemeyi tüm yönleriyle değerlendirdiklerini söyledi.

Göktaş, 20. yüzyılın, bütün dünyada genç nüfusun ülkeler için avantaj sayıldığı dönem olduğuna dikkati çekerek ancak küreselleşmenin, dijitalleşmenin ve bireyselleşmenin yükselişiyle aile ve evlilik kurumunun pek çok ülkede ağırlığını kaybettiğini belirtti.

Özellikle 1960'lardan sonra dünyada nüfus artışı ile kalkınma arasında karşıtlık kurulduğunu aktaran Göktaş, "Türkiye dahil birçok ülkede aile planlaması uygulandı, tek ya da iki çocuklu aile 'ideal' olarak gösterildi. Bir zamanlar geniş ailelerin olduğu ülkemizde, bugün neredeyse üç haneden ikisinde 0–17 yaş arasında çocuk bulunmamakta. Doğurganlık hızı, 71 ilimizde nüfusun yenilenme seviyesi olan 2,1'in altına düştü. Ortalama hane büyüklüğümüz gerilerken tek kişilik hanelerin payı yüzde 20'ye çıktı." bilgisini paylaştı.

Göktaş, günümüzde ekonomik göstergeler bakımından dünyanın en gelişmiş ülkelerin de en düşük doğurganlık oranlarına sahip olduğuna işaret ederek, birçok ülkenin, aileyi ve dinamik nüfus yapısını güçlendiren politikaları yeniden gündemlerine aldıklarını söyledi.

Göktaş, şu ifadeleri kullandı:

"Yaklaşık 40 yıl boyunca tek çocuk politikası uygulayan Çin, artık üç çocuk sahibi olmayı teşvik ediyor. Rusya ve Fransa gibi ülkeler, güçlü nüfus yapısına sahip olmayı öncelikli alanlar olarak belirledi. Macaristan, aile odaklı vergi düzenlemeleriyle nüfusunu korumaya çalışıyor. İtalya ve Singapur gibi ülkeler, gençlerin evlilik ve çocuk sahibi olmasını teşvik eden sosyal destek programları uyguluyor. Güney Kore ve Japonya ise, yaşlanan nüfus karşısında aile bağlarını güçlendirecek model arayışı içerisinde."

"Aileyi ülkenin geleceğini taşıyan bir güç alanı olarak yeniden konumlandırdık"

Ailenin, küresel ölçekte stratejik öncelik haline geldiğinin altını çizen Göktaş geleceğin, aile yapısını koruyan ve nüfusunu sürdürülebilir kılabilen ülkelerin olacağını söyledi.

Türkiye'nin, sahip olduğu genç nüfus yapısı ve köklü aile değerleriyle önemli avantaja sahip olduğunu vurgulayan Göktaş, şunları kaydetti:

"Bu avantajı sürdürmek ancak güçlü strateji, sosyal politika ve kurumsal kararlılık gerektirir. Sayın Cumhurbaşkanımızın takdirleriyle ilan ettiğimiz 2025 Aile Yılı, bu stratejiyi toplumsal bir seferberliğe dönüştürdüğümüz bir dönem oldu. Yıl boyunca gerçekleştirdiğimiz çalışmalarla, aileyi ülkenin geleceğini taşıyan bir güç alanı olarak yeniden konumlandırdık. 2024-2028 dönemini kapsayan ve bu alanda ilk olan Ailenin Korunması ve Güçlendirilmesi Vizyon Belgesi ve Eylem Planı, çalışmalarımızın stratejik çerçevesini oluşturdu. Bu doğrultuda, kurumsal yapımızı daha da güçlendirdik. Değişen dünyanın dinamiklerini doğru okumak ve aileyi etkileyen gelişmeleri bilimsel temelde analiz etmek için Aile Enstitümüzü kurduk. Bugünkü sempozyum, Aile Enstitümüzün çalışmalarına yön veren bir adım olması bakımından büyük önem taşıyor. Ayrıca, Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcımızın başkanlığında çalışmalarını yürüttüğümüz Nüfus Politikaları Kurulu ile ülkemizin geleceğini şekillendirecek bütüncül bir yaklaşımla demografi politikaları geliştiriyoruz."

"Aileyi güçlendiren projeler hayata geçirdik"

Türkiye'nin dört bir yanında farkındalık kampanyaları yürüttüklerini belirten Göktaş, 81 ilde 15 binden fazla faaliyet ve etkinlik gerçekleştirdiklerini bildirdi.

Aileleri ve evlenecek gençleri desteklemek için 1926 kurumla işbirliği yaptıklarının bilgisini veren Göktaş, finansal destekler, eğitim programları, kültürel faaliyetler, dijital dönüşüm gibi pek çok alanda aileyi güçlendiren projeleri hayata geçirdiklerini aktardı.

Evlenecek gençlere ve çocuk sahibi olmak isteyen ailelere devletin tüm kurumlarıyla destek olduklarını belirten Göktaş, "Hem kadın hem erkek memurların, çocukları ilköğretim çağına gelene kadar yarım zamanlı çalışma hakkından yararlanmalarını sağladık. Ayrıca, kamu kurum ve kuruluşlarında, kreş ve çocuk bakımevlerinin yaygınlaştırılması için çalışmalarımızı hızlandırdık." diye konuştu.

Göktaş, Türkiye'nin, aile diplomasisini dünya gündemine taşıyarak, bu alanda öncülük eden ülke konumuna geldiğine işaret ederek, şöyle konuştu:

"Birleşmiş Milletler Ailenin Dostları Grubu'na üye olarak küresel politikalara yön veren ülkeler arasında yer aldık. Türk Devletler Teşkilatı çatısı altında, ilk kez Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlar Toplantısına ev sahipliği yaparak bu alanda bölgesel bir mekanizma oluşturduk. Ayrıca, Ekonomik İşbirliği Teşkilatı bünyesinde aile ve nüfus konuları çalışma alanlarına öncülük ettik. Bu yıl düzenlediğimiz Uluslararası Aile Forumu, aileyi merkeze alan küresel işbirliğinin en güçlü platformlarından biri haline geldi. Sayın Cumhurbaşkanımız Forum'da, 2026-2035 dönemini 'Aile ve Nüfus 10 Yılı'nı ilan ederek, Türkiye'nin aile ve nüfus eksenli sosyal politikasını güçlendirecek stratejik bir vizyon ortaya koydu."

"Hedefimiz, ülkemizin rekabetçi gücünü artırmaktır"

Bugün pek çok ülkenin, yürüttükleri çalışmaları referans alarak kendi politikalarını şekillendirdiğini kaydeden Göktaş, "Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve Birleşik Arap Emirlikleri, önümüzdeki yılı 'Aile Yılı' ilan ederek bu yaklaşımı benimsiyor. Nijerya ise aile eylem planımızın benzerini ülkesinde uygulamaya başladı." dedi.

Bu çalışmalarla amaçlarının, "aile dostu ekosistemi" inşa etmek olduğunu vurgulayan Göktaş, şunları kaydetti:

"Bu ekosistem, sadece sosyal hizmetlerden ibaret değil, çalışma hayatının aile, iş dengesi gözetilerek tasarlanmasıdır. Şehirlerin ve kamusal alanların, çocuk, yaşlı, engelli ve ebeveyn dostu bir bakış açısıyla planlanmasıdır. Eğitim sisteminin, değerleri yaşatan ve kuşaklar arası bağları güçlendiren bir yapıda olmasıdır. Dijital dünyanın, güvenli, etik ve aile ilişkilerini destekleyen bir zeminde şekillenmesidir. Kültür, sanat ve medya ekosisteminin, birlikte üretme, birlikte yaşama ve dayanışma kültürünü beslemesidir. Kısacası her alanın, aileyi destekleyen ve büyüten bir iklime dönüşmesidir. Bu kapsamda aileyi güçlendirmek için atacağımız her adımın, gelecekte ekonomik ve sosyal kazanım olarak geri döneceğine inanıyoruz. Aileyi ve dinamik nüfusu korumak, milli beka meselesidir. 'Aile ve Nüfus 10 Yılı', işte tam da bu sebeple, sadece bir politika başlığı değil, geleceğimize yön veren bir vizyondur. Hedefimiz, gelecek on yılları şekillendirmek, beşeri sermayeyi güçlendirmek, ülkemizin rekabetçi gücünü artırmaktır."

Konuşmaların ardından Göktaş, Yılmaz ve katılımcılar aile fotoğrafı çektirdi.